Güveni Kötüye Kullanma Suçu Nedir?

Anasayfa » Faaliyet Alanlarımız » Ceza Hukuku » Güveni Kötüye Kullanma Suçu Nedir?

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Nedir? | Mükyen Hukuk

Güveni kötüye kullanma suçu emniyeti suistimal suçu adıyla da bilinir ve Türk Ceza Kanunu’nun malvarlığına karşı suçlar başlığı altında güveni kötüye kullanma suçu ile ilgili düzenlemelere yer verilir. Türk Ceza Kanunu’nun 155. maddesinde “Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır. Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” ifadelerine yer verilir. Buna göre; söz konusu fiillerin suç olarak tanımlanması ile korunmayı amaçlanan hukuki değerler zilyetlik ve mülkiyet haklarıdır. Ayrıca bu değerlere ek olarak güven ilişkisinin de korunması amaçlanır. Güveni kötüye kullanma suçunun konusunu taşınır ve taşınmaz mallar oluştururken; alacaklar ve maddi varlığı olmayan diğer haklar suçun konusunu oluşturmaz.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Şartları Nelerdir?

  1. Güveni kötüye kullanma suçunun meydana gelmesi için öncelikle söz konusu malın zilyetliğinin rızaya dahilinde teslim edilmesi gerekir. Buna göre; söz konusu malın zilyetliği hukuken geçerli bir rızaya dayalı olarak teslim edilmiş olmalıdır. Aksi halde ise suç meydana gelmez. Ancak belirtmek gerekir ki; rıza dışında alınan mallar başka suçların konusunu oluşturabilir. Buna ek olarak, teslim edilen mal güven ve sözleşme ilişkisi çerçevesinde devredilmiş olmalıdır. Burada belirtmek gerekir ki; unutulan mallar hakkında güveni kötüye kullanma suçu oluşmaz. Güveni kötüye kullanma suçunun oluşumu rızai teslime bağlıdır. Fakat söz konusu teslimin malik tarafından gerçekleştirilmesi zorunlu değildir. Bu duruma ek olarak zilyetliği devreden mal üzerindeki tüm hakimiyeti zilyede bırakmış olmalıdır.
  2. Güveni kötüye kullanma suçunun faili zilyetliği kendisine devredilen kişi olur. Söz konusu suçun meydana gelmesi açısından devredilen mal üzerinde gerçekleştirilen tasarrufun zilyetliği devralan tarafından bizzat gerçekleştirilmiş olmalıdır. Burada belirtmek gerekir ki; zilyetliği rızaya dayalı olarak devralan dışındaki kişilerin mal üzerinde tasarrufta bulunması güveni kötüye kullanma suçunu oluşturmaz. Konuyla ilgili Yargıtay 15. Ceza Dairesinin bir kararında “Avukatlık bürosunda sekreter olarak çalışan sanığın, katılanın babasından para alıp katılanın ailesine icra takibinin işlemden kaldırıldığını söylediği ancak sanığın aldığı parayı icra dosyasına aktarmadığı bu suretle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda; TCK'nın 155/2. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi gerekmekte olup sanık ile katılan arasında hizmet ilişkisinin bulunmaması ve sanığın, katılanın anne ve babasına hileli hareketler sergileyerek haksız menfaat temin ettiği dikkate alınarak, eylemin, uzlaştırma kapsamında bulunan TCK. 157/1. maddesi kapsamında kaldığı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşmek suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçundan hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.
  3. Güveni kötüye kullanma suçunun meydana gelebilmesi için zilyetliği devralan kişinin devir amacı dışında tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu reddetmesi gerekir. Buna göre; söz konusu suçun oluşabilmesi için bir diğer şart zilyetlik kendisine devredilen feri zilyedin, mal üzerinde devir amacına aykırı olarak tasarrufta bulunmasıdır. Zilyetliğin devir amacı dışında tasarrufta bulunmak ile zilyedin malik gibi davranması durumu kastedilmiştir. Bu duruma ek olarak kanunda diğer bir hal olarak devralanın devir olgusunu inkar etmesi düzenlenmiştir. Devir olgusunu inkar etmekten kastedilen ise devralan kişinin hukuki ilişkiyi reddetmesidir. Öte yandan devralanın hapis hakkının varlığı halinde suç oluşmaz. Yargıtay 15. Ceza Dairesi bir kararında “TMK 950. maddesinde, alacaklı, borçluya ait olup onun rızasıyla zilyedi bulunduğu taşınırı veya kıymetli evrakı, borcun muaccel olması ve niteliği itibariyle bu eşyanın alacak ile bağlantısı bulunması halinde, borç ödeninceye kadar hapsedebileceği, ifade edildiğinden sanığın 3,5 aydır maaşını alamadığını, işten ayrıldıktan sonra alacağına mahsuben kredi kartından harcama yaptığını belirtmesi karşısında; sanığın şikayetçiye ait şirkette maaş alacağının olup olmadığının tespiti ile rapor alınması; ayrıca sanığın çekin birisini tahsil ederek şirkete verdiğini belirtmesi karşısında, şirket hesaplarının incelenerek paranın şirkete girişinin yapılıp yapılmadığının tespiti ve diğer çek hususunda da katılan şirketten teslim alan tanığın beyanında çeki şirketten aldığını, sanığı ilk defa gördüğünü beyan etmesi ve suça konu çekleri şirketten teslim alanın ise şirket çalışanı olduğunu beyan ettiğinden sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması kararın bozulmasını gerektirmiştir.” şeklindeki ifadelere yer verilmiştir.
  4. Burada önemle belirtmek gerekir ki; güveni kötüye kullanma suçunun meydana gelmesi için yarar elde edilmesi şart değildir. Buna göre; kanun koyucu yararı suçun tipikliği açısından değil işlenebilirliği açısından kanun metninde düzenlemiştir. Bu demektir ki; suç başkasının yararına da işlenebilir. Ancak burada belirtmek gerekir ki; suçun oluşumu açısından yarar sağlanması gerektiği sonucuna ulaşılamaz. Daha önce de belirttiğimiz gibi söz konusu suçla korunan hukuki değerler arasında güven ilişkisi de bulunmaktadır. Bu sebeple güven duygusunun incitilmesi suçun oluşumu için yeterlidir ve yarar elde edilmesi ya da bir zararın meydana gelmesine gerek yoktur.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Unsurları Nelerdir?

Fiil-Netice Nedir?

Güveni kötüye kullanma suçunda fiil yukarıda yer verilen kanun metninden de anlaşılacağı üzere muhafaza etmek ya da belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin ya da başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunmak ya da devir olgusunu inkar etmektir. Burada belirtmek gerekir ki; güveni kötüye kullanma suçu sırf hareket suçudur. Buna göre; kanunda yer verilen hareketlerin icrası halinde suç tamamlanmış olur. Buna ek olarak bir netice aranmaz.

Suçun Faili Kimdir?

Güveni kötüye kullanma suçunun faili malın zilyetliğini rızaya dayalı olarak teslim almış kişidir. Zilyetlik kendisine devredilen kişinin bağımsız hareket edebilmesi gerekir. Zilyetliği devredenin devralana müdahale edemeyecek durumda olması gerekir. Burada belirtmek gerekir ki; güveni kötüye kullanma suçunun faili mülkiyet hakkının sahibi de olabilir. Malik malın zilyetliğini başkasına devrettikten sonra güven sarsıcı davranışlarda bulunursa suçun faili olabilir.

Mağdur Kimdir?

Güveni kötüye kullanma suçunun mağduru kural olarak ilgili malın malikidir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi suçun oluşması açısından zilyetliğin devrinin mutlaka malik tarafından gerçekleştirilmesi şartı aranmaz. Buna göre; zilyetlik hakkının sahibi de suçun mağduru olabilir.

Manevi Unsur Nedir?

Güveni kötüye kullanma suçunun manevi unsurunu kast oluşturur. Buna göre; güveni kötüye kullanma suçu taksirle işlenebilecek bir suç değildir. Bu duruma ek olarak olası kast halinde de ilgili suç oluşmuş sayılır.

Mükyen Hukuk Bürosu uzman avukatlarından randevu almak için:

Randevu Al
0216 784 43 20

Diğer Makalelerimiz: