Meşru Müdafaa Nedir?

Anasayfa » Faaliyet Alanlarımız » Ceza Hukuku » Meşru Müdafaa Nedir?

Meşru Müdafaa Nedir? | Mükyen Hukuk

Meşru müdafaa haklı savunma anlamına gelir ve suçlarla mücadele açısından da önemli bir yere sahiptir. Türk Ceza Kanununun 25. Maddesinin gerekçesinde meşru müdafaanın caydırıcı etkisi yer alır. Meşru müdafaa hakkı önemi ve işlevi açısından Türk Ceza Kanununda hüküm altına alınmış ve bir kanuna uygunluk nedeni sayılmıştır. Türk Ceza Kanununun 25. Maddesinde “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” ifadesine yer verilerek meşru müdafaanın sonuçlarını ve koşullarını belirlemiştir.

Meşru Müdafaa Şartları Nelerdir?

Bir Saldırı Bulunmalıdır.

Hukuken koruma altında olan bir hakka yöneltilmiş zarar ya da tehlike oluşturacak eylemler saldırı kavramı olarak nitelendirilir. Buna göre; meşru müdafaanın varlığı için gerekli ilk şart bir saldırının mevcut olmasıdır. Bu bağlamda; saldırı niteliğinde bir hareket ya da eylem yoksa meşru müdafaadan bahsedilemez çünkü savunma ancak saldırıya karşı yapılabilen bir eylemdir. Öte yandan burada belirtmek gerekir ki savunma yapılan saldırının halen var olması gerekir. Bitmiş saldırılara karşı yapılan eylemler savunma olarak değerlendirilemez. Buna ek olarak saldırının tekrarlanma ihtimali olursa meşru müdafaanın varlığı gündeme gelir. Türk Ceza Kanunu kapsamında gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıya karşı yapılan savunmayı meşru müdafaa olarak sayılır. Buna göre gerçekleşme ihtimali yüksek bir saldırıya karşı meşru müdafaada bulunulabilecektir. Söz konusu saldırı fiziki şekilde gerçekleştirilmelidir. Burada belirtmek gerekir ki; sözlü saldırılar bakımından meşru müdafaa yapılamaz. Öte yandan sözlü saldırılar haksız tahrik kapsamında değerlendirilebilir. Ancak sözlü bir saldırıya karşı fiziki savunma meşru savunma kapsamında değerlendirilmez. Ayrıca hakaret ve sözlü sataşmalara karşı meşru savunma yapılamaz. Eğer söz konusu saldırıyı başlatan taraf tespit edilebiliyorsa diğer taraf bakımından meşru müdafaanın varlığından söz edilebilir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi örnek bir olay hakkında “Araç park etme meselesinden kaynaklı olayın taraflar arasında karşılıklı olması, kavga olayının karşılıklı olması ve meydana gelen kavganın sebebi ile ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının tespit edilip edilemeyeceği araştırılarak sonucuna göre sanıklar hakkında TCK 25. maddesiyle 29. ve 129. maddelerinin uygulanıp uygulanamayacağının karar yerinde açıkça tartışılması gerektiği gözetilmeyerek eksik inceleme ve araştırma ile yazılı hükümlerin tesisi, hatalıdır.” şeklindeki ifadelere yer verilmiştir. Bu durumlara ek olarak; savunma yapmak için saldırıya uğrayan kişi bakımından bir ayrıma gidilmez. Buna göre; başkasının lehine meşru savunma yapılabilir. Yargıtay bir kararında “Sanığın mağdurun zorla kaçırılmasını engellemek için müdahale ettiği diğer sanıkların kendisine yönelmesi üzerine, onları korkutmak ve mağdura karşı suç oluşturan eylemlerine son vermelerini sağlamak için silahla havaya bir el ateş etmekten ibaret eyleminin, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun yanında 5237 Sayılı TCK'nın 106/2-a. maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçunu da oluşturup tek eylemle birden fazla suçun oluşması sebebiyle sanık hakkında aynı Kanunun 44. maddesinde yer alan fikri içtima kuralına göre bu suçlara dair en ağır cezayı öngören TCK'nın 106/2-a maddesinin uygulanması gerekmekte ise de tüm dosya içeriğine göre söz konusu olayda sanığın eyleminin 5237 Sayılı TCK'nın 25/1. maddesinde düzenlenen meşru savunma sınırları içinde kaldığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, isabetsizdir.” şeklindeki ifadelere yer verilmiştir. Buradan da anlaşılabileceği üzere; saldırıya uğrayan üçüncü kişinin söz konusu saldırıya rızasının olması meşru müdafaa hali bakımından ayrıca değerlendirilir. Burada belirtmek gerekir ki; kişinin üzerinde tasarruf edemeyeceği haklar bakımından rızasının olması meşru müdafaa hükümlerinin uygulanmasına engel değildir.

Saldırı Haksız Olmalıdır.

Türk Ceza Kanunun’da meşru müdafaanın uygulanabilmesi için haksız bir saldırının mevcut olması gerekliliğinden bahsedilmiştir. Haksız saldırı ile kastedilen saldırıda haksızlık ve hukuka aykırılığın bir arada bulunması halidir. Burada önemle belirtmek gerekir ki; saldırının hukuka uygunluk gerekçesi bulunuyorsa meşru müdafaadan söz edilemez. Buna göre; suçluyu yakalayan polisin eylemi kanuna uygundur. Ancak bir polisin yetkisini aşması veya hakkını kötüye kullanması durumunda meşru savunma yapılabilir. Bu aşamasa söz konusu ayrım yapılırken saldırı niteliği taşıyan eylemin haklılığı ve hukuka uygunluğuna bakılır. Bu bağlamda kasıtlı hareketlerle saldırıya sebebiyet veren kişilerin yaptıkları savunma meşru müdafaa olarak kabul edilemez.

Saldırı Bir Hakka Yönelik Olmalıdır.

Burada hak kavramı ile kastedilen bireylerin anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükleridir. Buna göre; savunmanın meşru sayılabilmesi için saldırı yapılan hakkın hukuk düzeni tarafından korunan bir hak olması gerekir. Örnek vermek gerekirse; yaşama, vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığa, zilyetliğe, mülkiyete, şerefe, malvarlığı haklarına karşı yapılan saldırılar vb. meşru savunma kabul edilebilir. Öte yandan bu gibi hukuken korunan haklar dışındaki haklara yapılan saldırılara karşı meşru savunma yapılamaz.

Saldırı Halen Mevcut Olmalıdır.

Öncelikle burada belirtmek gerekir ki; meşru savunma saldırı ile aynı zamanda yapılan savunmayı ifade eder. Buna göre; söz konusu saldırının ardından yapılan savunma meşru savunma kapsamına girmez. Yargıtay’ın konuyla ilgili bir kararında “maktulün yaşı ve otopsi raporunda belirlenen üstün fiziki yapısı da göz önüne alındığında, sanığın iddia ettiği şekilde yaşamına ve cinsel bütünlüğüne yönelik sürmekte olan bir saldırı bulunmadığı gibi önceki tarihlerde vuku bulmuş saldırının o an için tekrarının da muhakkak olmadığı, bu itibarla sanık açısından meşru savunma şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından, sanığın meşru savunma şartları altında hareket ettiği yönündeki dosyada bulunan tutanak ve bilimsel raporlarla örtüşmeyen, cezadan kurtulmaya yönelik soyut savunmalarına itibar edilemeyeceği ve sanığın eşi maktulü yoğun tahrik altında kasten öldürdüğü kabul edilmelidir.” şeklindeki ifadelere yer verilmiştir. Buna ek olarak başlamamış olmakla beraber başlama olasılığı çok kuvvetli olan saldırılara karşı meşru savunma yapılabilir. Söz konusu bu durumda başlamasına kesin gözüyle bakılan saldırının savunmayı olanaksız ya da çok güç hale getirecek kuvvette olması gerekir. Yargıtay'ın konuya ilişkin bir kararında “Katılanların saldırıları henüz suç boyutuna ulaşmamış ise de; başlamamış ancak başlaması kesin olan ve başladığında savunmayı olanaksız ya da çok güç hale getirecek bir tecavüze karşı yapılan savunmanın meşru olduğu konusunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eylemi, konut dokunulmazlığına yönelmesi muhakkak bir saldırıyı, o anki hal ve şartlara göre, savunma amacına matuf ve orantılı bir şekilde defetme niteliğinde olduğundan, olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği kabul edilmelidir.” şeklindeki ifadelere yer verilmiştir.

Mükyen Hukuk Bürosu uzman avukatlarından randevu almak için:

Randevu Al
0216 784 43 20

Diğer Makalelerimiz: