Meşru Müdafaada Savunmaya İlişkin Koşullar Nelerdir?

Anasayfa » Faaliyet Alanlarımız » Ceza Hukuku » Meşru Müdafaada Savunmaya İlişkin Koşullar Nelerdir?

Meşru Müdafaada Savunmaya İlişkin Koşullar Nelerdir? | Mükyen Hukuk

Meşru Müdafaada Savunmaya İlişkin Koşullar

Savunmada Zorunluluk Bulunmalıdır

Saldırıya uğrayan tarafın söz konusu saldırıdan kurtulmak için başka şansının olmaması gerekir. Buna göre; zorunlu savunmadan söz edebilmek için yine başlamış bir saldırının mevcut olması gerekir. Burada belirtmek gerekir ki söz konusu saldırıya maruz kalan kişinin saldırıdan kaçarak kurtulması beklenemez. Bu demektir ki saldırıya uğrayan kişi kaçma olanağı bulunsa dahi kaçmayarak savunma yapabilir. Buna göre; kaçmamak meşru savunmanın uygulanmayacağı anlamına gelmez.

Savunma Orantılı Olmalıdır

Öncelikle burada önemle belirtmek gerekir ki; söz konusu savunmanın saldırıyı etkisiz hale getirmenin ötesine geçmemesi gerekir. Ayrıca bu duruma ek olarak saldırganın saldırıda kullandığı araç ile savunma yapanın savunmada kullandığı araçlar arasında bir oranın bulunması gerekir. Ancak belirtmek gerekir ki saldırı ve savunmada aynı araçların kullanılması zorunlu değildir. Buna göre örnek vermek gerekirse; elinde bıçak olan saldırgana karşı silahla savunma yapmak mümkündür. Bazı hallerde savunmanın ölçüsü kişilerin fiziksel özelliklerine göre de belirlenebilir. Örnek vermek gerekirse; bir kadının güçlü bir erkeğe silahsız bir şekilde verebileceği zarar çok ciddi olmaz. Ancak saldırıya uğrayan bir kadın olmakla saldırganın güçlü bir erkek olduğu varsayımında kadının kendini bıçakla savunması meşru savunma sayılabilir. Söz konusu böyle bir durumda da savunmanın saldırıyı defetme sınırının üzerine çıkmaması aranır. Söz konusu bu hal ilgili bir yargıtay kararında “Dava; kasten öldürmeye teşebbüs suçuna ilişkindir. Olay günü çıkan tartışmada, akciğer ve diyafram yaralanmalarına, hemotoraksa, yaşamsal tehlike geçirmesine, ağır 6. derecede kemik kırıklarına ve yüzde sabit ize neden olacak şekilde bıçakladığı, bu saldırıyı defetmek için bıçağını çıkararak hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı olayda; Sanık tarafından kendisinin vücut bütünlüğüne yönelmiş bıçaklı saldırıyı defetmek amacıyla, saldırı ile orantılı bir şekilde bıçakla karşılık verdiği nazara alındığında, sanığın eyleminin yasal savunma sınırları içerisinde kaldığı ve 5237 Sayılı TCK'nun 25/1. ve 5271 Sayılı CMK'nun 223/2-d. maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi gerekir.” şeklinde ifade edilmiştir. Burada önemle vurgulamak gerekir ki; savunma ile saldırı arasındaki ölçü her somut olayda ayrı değerlendirmeye tabidir. Buna göre kanun çerçevesinde savunmanın meşruluğu sınırlandırılmış değildir. Kanun koyucu tarafından ölçülülük ilkesini getirilmiştir ancak hangi durumlarda ölçünün aşılacağını tek tek saymamıştır. Bu sebeple her olay kendi dinamiklerine göre değerlendirilmek suretiyle savunmanın meşruluğu hakim tarafından takdir edilir.

Savunma Saldırana Karşı Yapılmalıdır

Söz konusu savunma saldırıyı gerçekleştiren kişiye karşı yapılmalıdır. Burada önemle belirtmek gerekir ki; saldırıyı gerçekleştirenin yanındaki bir kişiye karşı savunma yapılırsa söz konusu bu savunma meşru sayılmaz.

Meşru Müdafaa Sınırının Aşılması Nedir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki; herhangi bir saldırıya maruz kalan kişi maddi açıdan olduğu kadar çoğu zaman manevi açıdan da zarara uğrarlar. Söz konusu bu zararın sonucu olarak kişinin psikolojik durumu etkilenir. Bu sebeple saldırıya maruz kalan kişilerin davranışlarında kontrolsüzler meydana gelebilir.

Söz bu kontrolsüzlük bir saldırıyı def etmek amacıyla yapılan savunma sırasında ortaya çıkarsa meşru müdafaanın sınırlarının aşılması hali gündeme gelir. Türk Ceza Kanununun 27. maddesinin 1. fıkrasında “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.” ifadesi yer alır. İlgili kanun maddesinden anlaşılacağı üzere savunmanın sınırı korku, heyecan ya da telaştan ileri gelmişse fail cezalandırılmayacaktır. Konuyla ilgili bir Yargıtay kararında polis olan sanık hakkında “Hırsızlık yaptıkları anlaşılan ve haklarında hırsızlık suçundan da yargılanan katılan ve arkadaşının olay sırasında görevli polis memurlarının dur ihtarına uymayarak kaçtıkları, silah kullanma konusunda eğitim almış bulunan sanığın kaçan failleri yakalamak amacıyla içinde oldukları aracı durdurmak için tekerlerine ateş etme imkanı bulunmasına rağmen, kendisinin de yaralanması sebebiyle heyecanlanarak meşru savunma sınırını kasıt olmaksızın aşarak aracın içine doğru ateş ettiği ve katılanı yaraladığı anlaşıldığından, TCK'nin 27/1. maddesi delaletiyle 89/1-3, 62. maddelerine göre cezalandırılması yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, olası kasıtla yaralama suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, hatalıdır.” ifadelerine yer verilmiştir. Meşru savunmanın sınırlarının kasten aşılmış olmaması bu aşamada önemli bir durumdur. Burada belirtmek gerekir ki; savunma panik ya da korku sebebiyle değil de kin gütme saikiyle gerçekleştirilirse fail ceza almaktan kurtulamayacaktır. Yargıtay'ın konuya ilişkin bir kararında “Sanığın saldırıyı o andaki hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile hareket etmeyip haksızlık karşısında öfkeye kapılarak son derece orantısız şekilde tepki gösterip tüfeğinin ucuna takılı süngüyü maktulün göğsüne saplayarak haksız tahrik altında maktulün ölümüne yol açtığı anlaşıldığından, sanık hakkında meşru savunma veya meşru savunmada sınırın aşılması hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.” ifadelerine yer verilmiştir.

Meşru Müdafaa Sınırının Aşılması Şartları Nelerdir?

  1. Meşru savunma ile korunabilecek bir hak mevcut olmalıdır.
  2. Saldırıya ilişkin tüm koşullar mevcut olmalıdır.
  3. Ölçülülük şartı savunan lehine ihlal edilmelidir.
  4. Sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan korku ya da telaştan ileri gelmelidir.

Yukarıdaki yer alan şartların mevcut olması halinde bir hukuka uygunluk nedeni olan meşru müdafaa kurumunun gündeme gelmesiyle fail cezalandırılmaktan kurtarılabilir. Yargıtay’ın konuyla ilgili olan bir kararında “Sanığın nişanlandığı kız ile ayrılması hususunda sürekli kendisini tehdit eden daha öncede evine gelip bıçakla tehdit eden, olay gecesi 0,35 promil alkol ile evine gelen bıçakla tehdit edip evden ayrılmasına izin vermeyen, boğazını sıkan maktulü, içinde bulunduğu korku ve endişenin etkisiyle boğazını sıkarak öldürmesinde, sanığın maktul için onu bekleyerek yapmış olduğu özel bir hazırlığın bulunmayışı, yine husumet veya intikam duygusuyla hareket ettiğine dair bir delilin olmayışı, olayın yeri, zamanı sanık ile maktulün kullandığı vasıtalar, yaşları ve fiziki durumları nazara alındığında, sanığın kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, bu sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı halde, TCK'nın 27/2 ve CMK'nun 223/3-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, TCK. 81, 29, 62 maddelerinden hüküm kurulması hatalıdır.” ifadelerine yer verilmiştir.

Mükyen Hukuk Bürosu uzman avukatlarından randevu almak için:

Randevu Al
0216 784 43 20

Diğer Makalelerimiz: