Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu Nasıl İşlenir?

Anasayfa » Faaliyet Alanlarımız » Ceza Hukuku » Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu Nasıl İşlenir?

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu Nasıl İşlenir? | Mükyen Hukuk

Haberleşmenin İhlali Suçunda Eylem Unsuru Nedir?

Türk Ceza Kanununun 132. maddesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu ile ilgili 3 farklı suç tipinin düzenlenmiştir. Buna göre söz konusu suçun eylem unsuru aşağıda sıralanan hareketler oluşturur. Bu hareketler;

  1. Kişilerin arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, (Türk Ceza Kanunu madde 132/1.)
  2. Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa etmek, (Türk Ceza Kanunu madde 132/2)
  3. Kendisiyle yapılan haberleşmenin içeriğini diğer tarafın rızası olmadan açık şekilde ifşa etmek. (Türk Ceza Kanunu madde 132/3)

Kişilerin Arasındaki Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Etme Suçu Nedir?

Türk Ceza Kanunu 132. maddesinin 1. fıkrasınında haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun temel şekline yer verilirken ikinci cümlesinde ise nitelikli bir haline yer verilmiştir. İlgili kanun maddesinin birinci fıkrasına göre suçun oluşması için kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlal edilmiş olması gerekir. Gizliliğin ihlali, haberleşmeye konu olan hususların, diğer bir deyişle haberleşme içeriklerinin haberleşen tarafların rızası olmaksızın üçüncü kişilerce öğrenilmesini ifade eder. Buna göre suçun faili haberleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişilerdir ve haberleşen tarafların fail olma yeteneği bulunmaz. İhlalin şekli bakımından bir sayma ya da sınırlandırma ise mevcut değildir. Bu nedenle suçun serbest hareketli bir suç tip olduğunu söylemek gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2020/442 K. Sayılı kararına göre; haberleşmeye taraf olmayan kişilerin, haberleşmenin gizliliğine yönelik bilerek ve isteyerek yaptıkları her türlü müdahale haberleşmenin gizliliğinin ihlali olarak kabul edilir. Fakat söz konusu bu suçun oluşabilmesi için ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur. İlgili suçun tanımında gizliliğin ihlal şekilleri gösterilmediğinden haberleşmenin gizliliğini ihlal serbest hareketli bir suçtur. Suçun oluşması için gizliliğin ihlal edilmiş olması yeterlidir ve burada bir zarar doğması şartı da aranmaz; bu durumlar ise söz konusu bu suçu tehlike suçu olma özelliğini göstermektedir. Kanun maddesi gerekçesine göre; haberleşmenin gizliliğinin yalnızca dinlemek ya da okumak suretiyle ihlâl edilmesi, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Bu anlamda sadece dinlemek ya da okumak eyleminin suç oluşturduğu anlamı çıkmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki; doktrinde suçun oluşumunu sadece okumak ya da dinlemek eylemlerine indirgemek hatalı olacaktır. Bunun sebebi ise teknolojik gelişmeler görüntülü görüşmelere imkân vermekte ve bu imkanlar iyiden iyiye kullanılmaktadır. Buna göre; söz konusu suçu iki eyleme indirgemek görüntülü görüşmelerin izlenmesinin cezasız kalmasına sebebiyet verecektir. Tüm bunlara ek olarak bilindiği üzere gerekçe kısımları madde metnine dahil sayılmamaktadır. Bu nedenle gerekçedeki yorumu hüküm gibi düşünmek de hatalı olur. Kişiler arasındaki mektupları, mesajları okumak, telefonları dinlemek, görüntüleri izlemek gibi hallerde de suçun bu hali gündeme gelecek ve fail 1. fıkraya göre cezalandırılacaktır.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2019/7462 K. Sayılı konuyla ilgili bir kararında “Belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar ( internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb. ) ve ortak semboller ( söz, yazı, işaret vb. ) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde ( zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi ), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi eyleminin TCK'nın 132/1-1. cümlesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirileceği” ifadelerine yer verilmiştir. Burada ek olarak vurgulamak gerekir kii; haberleşmenin gizliliğinin ihlal suçunun meydana gelmesi için haberleşme içeriklerine özel bir çaba gösterilerek ulaşılması gerekir. Bu kapsamda alelade ulaşılabilecek haberleşme içerikleri suç kapsamında değerlendirilemez. Bu konuyla ilgili olarak Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2012/147872 sayılı bir kararında “5237 sayılı TCK'nın 132/1-1. cümlesinde tanımlanan haberleşmen ingizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için, belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar (internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb.) ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb.) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi gerekmektedir. Aksi durumlarda yani haberleşmenin gizli olmadığı veya gerekli önlemlerin olmadığı durumlarda suçun unsurları oluşmamış kabul edilir. Dosya içeriğine göre; 07.06.2004 tarihinde amatör telsizcilik belgesi alıp, süresi içerisinde telsiz kullanım ruhsatını yeniletmeyen sanığın, olay günü alkol aldığı sırada, durumundan şüphelenen polisler tarafından, belinde takılı vaziyette ele geçirilen telsizinin frekansının, emniyet tarafından asayiş için kullanılan frekansa ayarlandığının tespit edilmesi şeklinde gelişen eyleminde, 5237 sayılı TCK'nın 139/1. maddesi uyarınca, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçta, sanık tarafından yapılan dinleme sonucu mağdur olduklarından bahisle şikayetçi olan kişi ya da kişiler ve tespiti yapılan ihlale konu bir haberleşme içeriği bulunmadığı gibi, gizliliği sağlamaya özen gösterilip gösterilmediğini belirlemek bakımından, söz konusu frekansa, şifresiz ve zahmetsizce giriş imkanı olup olmadığına dair bir belirleme de yapılmadığı anlaşılmakla, anılan suçun yasal unsurunun somut olayda gerçekleşmediği, eylemin 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 63/4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanık hakkında yazılı şekilde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet kararı verilmesi..” ifadelerine yer verilmiştir.

Kişilerin Arasındaki Haberleşme İçeriklerini Hukuka Aykırı Şekilde İfşa Etme Suçu Nedir?

Türk Ceza Kanunu 132. maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Önceki yazımızda belirttiğimiz üzere bu suçun da maddi konusunu haberleşmenin kendisi değil haberleşmenin içeriği oluşturur. İlgili madde gerekçesine göre; haberleşme içerikleri hukuka uygun bir şekilde ya da birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle öğrenilmiş olabilir. Öte yandan İkinci fıkrada tanımlanan suç, haberleşme içeriklerinin ifşasıyla, yayılmasıyla, diğer bir deyişle yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Burada vurgulamak gerekir ki söz konusu bu halde ifşanın hukuka aykırı olarak yapılması aranmıştır. Bu nedenle hukuka uygun bir şekilde yapılan ifşalar suç kapsamında değerlendirilemez. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin bir açıklamasında “Maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. Madde metninde yer alan "ifşa" kelimesi, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü'nde; "gizli bir şeyi açığa çıkarma, yayma" olarak tanımlanmıştır. Haberleşme içeriğinin ifşa edilmesi, haberleşme içeriğinin üçüncü bir kişiye aktarılması, haberleşme içeriği konusunda üçüncü kişiye bilgi verilmesi anlamına gelir. Haberleşme içeriğinin aleni bir şekilde ifşa edilmesi gerekli değildir. Bu bakımdan haberleşme içeriğinin açıklanmasının herkesin duyup görebileceği bir yerde yapılması şart değildir. Haberleşme içeriğinin bir kişiye açıklanması da ifşa anlamındadır. Bu suç, haberleşme içeriklerinin açıklanması ve yayılmasıyla, başka bir deyişle yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Haberleşme içeriğini öğrenme şeklinin hukuka uygun veya aykırı olması bu suç bakımından önemli değildir. Herhangi bir şekilde öğrenilen haberleşme içeriğinin hukuka aykırı olarak başkasına veya başkalarına açıklanması veya yayılması hâlinde kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin ifşası söz konusu olur. Bu fıkradaki suçun oluşumu için ifşanın hukuka aykırı olması gerekmektedir. Bu maddede düzenlenen suç genel kastla işlenen bir suç olup suçun oluşumu için saik aranmaz.” ifadelerine yer verilmiştir.

Burada belirtmek gerekir ki bazı durumlarda özellikle kişilerin lehine olan delilleri başka türlü elde etme imkânı bulunmadığı hallerde haberleşme içeriklerinin kaydı ve bu kayıtların mahkemeye sunulmasında hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmez. Konuyla ilgili Yargıtay’ın bir kararında boşanma davasında eşe ait haberleşme içeriklerinin kaydedilerek mahkemeye sunulmasını hukuka uygunluk nedeni kabul etmiştir. İlgili Yargıtay kararının konuyla ilgili kısmında “.. Ancak, kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntülerini dinleme, izleme ya da kaydetme eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği anlaşılmakla;Aksi kanıtlanmayan savunma ve dosya içeriğine göre; eşi olan katılanın sadakatinden kuşkulanan ve aldatıldığını düşünen sanığın, katılanın kullandığı bilgisayara, temin ettiği monitör çoklayıcı ve VGA monitör kablosunu bağlayıp, üst katta bulunan kendisine ait boş daireye koyduğu başka bir bilgisayar monitöründen, katılanın kullanmakta olduğu bilgisayar ile bağlantı sağladıktan sonra, katılanın internet aracılığıyla yaptığı görüşmeleri gizlice takibe aldığı, 21.10.2006 günü, katılanın MSN yolu ile görüntülü görüşme yaptığını fark ederek, katılanın internet aracılığıyla yaptığı görüşmeyi izlemeye başladığı, bir ara katılanın erkek kardeşini çağırıp onunla, daha sonra yalnız başına görüşmeyi izlemeye devam ettiği, katılan ile katılanın iş yerinden tanıdığı bir erkek arkadaşının konuştuklarını, konuşma sırasında katılanın soyunarak, çıplak vaziyette karşısındakine cinsel içerikli sözler söyleyip, “sanal seks” tabir edilen ilişki içerisine girdiklerini gördüğü, ertesi sabah, cep telefonunun ses kaydetme fonksiyonunu açık bırakarak, odaya gizlice yerleştirdikten sonra, katılana bir önceki gece ile ilgili sorular sorup, isnatlarda bulunarak, katılanın konuya ilişkin verdiği cevapları ve aralarında geçen konuşmaları kaydettiği, ardından katılanın yaptığı görüntülü görüşmeden söz edip, cep telefonuna kaydetmiş olduğu konuşma içeriğini katılan aleyhine açtığı boşanma davasında mahkemeye delil olarak sunduğu iddiasına konu olayda; yapılan yargılama sonucunda, sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçların yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan..” ifadelerine yer verilmiştir.

Kendisiyle Yapılan Haberleşmelerin İçeriğini Diğer Tarafın Rızası Olmadan Alenen İfşa Etme Suçu Nedir?

Türk Ceza Kanunu 132. maddenin üçüncü fıkrası da tıpkı ikinci fıkrasında olduğu gibi ifşa etme şekliyle işlenir. Ancak burada belirtmek gerekir ki iki fıkra arasında suçun faili bakımından bir ayrım yapılmıştır. Buna göre suçun faili haberleşmenin taraflarından birisidir. Yine iki fıkra arasındaki bir başka ayrım da aleniyet yönünden yapılmıştır. 3. fıkrada bahsedilen bu suçun oluşabilmesi için, ifşanın alenen yapılması gerekir. Buna göre; aleniyet unsurunun gerçekleşmediği hallerde bu suçtan dolayı cezalandırma yapılamayacaktır. İlgili madde gerekçesine göre; bu bakımdan, örneğin kişi kendisine gönderilen mektubu gönderenin bilgisi ve rızası dışında bir başkasına okutması hâlinde, bu suç meydana gelmez. Öte yandan, mektubun gönderenin bilgisi ve rızası dışında alenen okunması, başkaları tarafından okunmasını temin için bir yere asılması ya da basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, söz konusu suç oluşacaktır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2019/7462 K. Sayılı kararına göre söz konusu suçun oluşması için; haberleşme içeriklerinin, haberleşmenin muhatabı olan diğer kişi tarafından, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkânı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi ya da kişilerin bilgisine sunulması gerekir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2014/18859 K. kararında aleniyet unsuru aranmadan faile ceza verilmesi yönünde hüküm kurulmuştur. Bu kararda “Sanığın, yaklaşık 5 yıldır gönül ilişkisi yaşadığı katılan Selvi ile yaptığı özel bir telefon konuşmasını kaydederek, rıza olmaksızın katılan Selvi'in eşi katılan Murat'a göndermek suretiyle ifşa ettiği olayda; sanığın, tarafı olduğu haberleşmenin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın açıklaması nedeniyle, eylemin TCK'nın 132/3. maddesine uyan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek olayda uygulama yeri bulunmayan aynı Kanunun 134/1. maddesi uyarınca hüküm kurulması,” ifadelerine yer verilmiştir. Konuyla ilgili örnek bir Yargıtay kararına göre ise “Sanığın, müştekiyle telefon görüşmesi yaptığı sırada, müştekinin kendisine yönelik kasten yaralama ve tehdit eylemi nedeniyle, bu telefon görüşmesini rıza olmaksızın kayda alarak boşanma davasına delil olarak sunması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın, haberleşme içeriğini kaydedip, bu kaydı içeren CD'yi, görülmekte olan dava dosyasına delil olarak vermesi biçimindeki eylemleri, boşanma davasındaki iddiasını ispatlama amacını taşıdığından, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.

Mükyen Hukuk Bürosu uzman avukatlarından randevu almak için:

Randevu Al
0216 784 43 20

Diğer Makalelerimiz: