İhmali Hareketle Görevi Kötüye Kullanma Suçu Nedir?

Anasayfa » Faaliyet Alanlarımız » Ceza Hukuku » İhmali Hareketle Görevi Kötüye Kullanma Suçu Nedir?

İhmali Hareketle Görevi Kötüye Kullanma Suçu Nedir? | Mükyen Hukuk

Türk Ceza Kanununun 257. maddesinin 2. fıkrasında “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” ifadelerine yer verilmiştir. Daha önce de belirttiğimiz şekilde 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde ayrı bir suç olarak düzenlenmiş olan görevi ihmal suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda görevi kötüye kullanma suçunun bir işleniş biçimi olarak yer almıştır. Buna göre Türk Ceza Kanununun 257. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında yer alan fark icrai ve ihmali hareketlerin farkından kaynaklanır. Birinci fıkrada fail görevinin gereğine bilerek aykırı davranırken ikinci fıkrada ihmal ya da gecikme gösterir. Bu bağlamda söz konusu suçun oluşması için kamu görevlisi görev alanına giren bir işi yapmayarak ya da geciktirerek kişilerin mağduriyetine ya da kamunun zararına neden olmalı ya da kişilere haksız bir “menfaat” sağlamalıdır. Görevi kötüye kullanma suçu kasten işlenen suçlardan birisidir ve buna göre; bu suçtan söz edilebilmesi için; kamu görevlisinin görevini bilerek ve isteyerek ihmal etmesi ya da geciktirmesi gerekmektedir. Görevin gereğini yapmakta gecikme, kamu görevlisinin görevi zamanında yapmamasıdır. Zaman kavramının belirlenmesi ise bu suçun oluşması açısından önemlidir. Bu duruma örnek olarak; kanuni bir düzenleme gereği memurun bir görevi belirli bir sürede yapması öngörülmüş ise bu sürenin aşımı gecikme olarak değerlendirilir. Öte yandan bazı durumlarda ise belirlenmiş bir süre bulunmaz. Bu gibi hallerde ise makul süre ölçütüne göre karar verilir. Aşağıda bu konuyla ilişkili örnek bazı Yargıtay kararları paylaşılmıştır:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bir kararında "Bununla birlikte, sanığın soruşturma dosyalarıyla ilgili işlemleri zamanında yerine getirme konusunda gerekli hassasiyet, dikkat ve özeni göstermeyerek dosyaların taraflarının mağduriyetine sebep olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. Suç konusu 87 adet dosyadaki suçlardan dolayı mağdur olan kimselerin yasal haklarını elde etmeleri gecikmiş ve soruşturmaların olağan sürede sonuçlanmaması sebebiyle şüphelilerin hukuksal durumu da askıda tutularak bir an önce aklanmaları olanağının önüne geçilmiştir. Bu nedenle, işbölümü gereği sanık Cumhuriyet savcısına düşen soruşturma evrakından 87 adedinde haklarında işlem başlatılan şüphelilerin, makul bir sürede bir karar verilmemesi sebebiyle mağdur oldukları açık olduğu gibi, aynı soruşturmalardaki suç mağdurlarının işlemsiz bırakma eyleminden mağdur oldukları, buna göre bireysel hakların ihlal edildiği ve kişi mağduriyetinin gerçekleştiği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Buna göre, somut olayda 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 257. maddesinde yer alan, "kişilerin mağduriyeti" öğesi gerçekleştiğinden, bir suç işleme kararı ile 87 adet dosyada hiç işlem yapmamak şeklinde gerçekleşen ve kişilerin mağduriyetine sebep olan eylemin zincirleme biçimde ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu ve Özel Dairece sanığın 5237 Sayılı T.C.K.nun lehe kabul edilen 6086 Sayılı Yasayla değişik 257/2 ve 43/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesinin isabetli olduğu kabul edilmelidir." ifadeleri yer alır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2019/575 kararında "Sanık avukatın, Avukatlık Kanunu'nda sözü edilen doğruluk ve ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranma yükümlülüklerine aykırı hareket edip, müdafisi olduğu katılan hakkında basit ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerini temyiz etmemek suretiyle hükümlerin kesinleşmesine neden olduğu ve Anayasa'nın 36. maddesiyle güvence altına alınan hak arama hürriyetini kullanmasına ihmali davranışıyla engel olduğu ve katılanın mağduriyetine sebebiyet verdiği anlaşılmakla, sanığa yüklenen ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu kabul edilmelidir.” ifadeleri yer alır.

Yargıtay 5. Ceza Dairesinin kararında "Site Yönetimi tarafından kamuya ait alanda imar planı paftasında otopark alanı olarak ayrılan bölümde yapılan ve encümen kararı ile hakkında 3194 Sayılı Kanun'un 32. maddesine göre işlem yapılmasına karar verilen yapının yerinde mevcut olduğu ve arıtma tesisi olarak kullanıldığı, bu arıtma tesisinin 2001 yılında kurulduğu, bu tarihten sonra da Site Yönetimince Belediyeye ecrimisil ödendiği, dolayısıyla sanıkların kamuya ait alanda bulunan imara aykırı yapıyı bilmelerine rağmen, bu yapının yıkımına yönelik herhangi bir işlem yapmadıkları anlaşıldığından, bu eylem bakımından da üzerlerine atılı ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğu," ifadelerine yer verilmiştir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararında "Sanık doktorların eylemleri ile netice arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı, bu nedenle sanıkların taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulamayacağı, ancak Adli Tıp Kurumu raporu ve tüm dosya kapsamından sanıkların müteveffanın klinik durumunu değerlendirmede eksikliklerinin olduğu, üzerlerine düşen görevlerini yerine getirmedikleri ve eylemlerinin TCK'nın 257/2. maddesindeki görevi ihmal suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin karar verilmesi hatalıdır. Hüküm belirtilen nedenlerle bozulmuştur." ifadeleri yer alır.

Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 2019/8944 kararında "1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun, sadece avukatlar için değil, avukatlar dışında ilgili görülen tüm muhataplar için de ( özel veya kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ) uymaları gereken kuralları düzenlediği, banka çalışanlarının, vekalaletname ile başvuran mirasçı vekiline vefat eden babasının sigorta evraklarını vermemesi eyleminin, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu iddiası ile haklarında TCK'nin 257. maddesinde düzenlenen "görevi kötüye kullanma" suçundan kamu davası açılması için dosyada toplanan başvuru evrakı ve bankanın yazı cevabının yeterli şüpheyi oluşturacak delil olarak nitelendirilmesi gerekeceği, şayet kamu davası açmak için bunlarla yetinilemeyeceği kanaati hasıl olursa, bu kez yazışma belgelerinin aslı gibi onaylı örneğinin ilgili bankadan istenebileceği ve memurların bu şekilde cevap vermelerini gerektiren bir mevzuat veya emir varsa bunun araştırılması için ifadelerinin alınabileceği, bunun dışında sırf "uyuşmazlığın hukuki ihtilaf olduğu" gibi subjektif ve maddi dayanağı olmayan bir gerekçeyle kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verilemeyeceği, somut olayda şikayetin bir gün sonrasında hiçbir işlem yapmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veren Cumhuriyet savcılığının şikayetçi tarafından sunulan delillerin hangi gerekçeyle atılı suçu oluşturduğuna dair yeterli bir şüphe oluşturmayacağından bahsetmediği, keza itirazı inceleyen merciin başvuranı veya toplumu tatmin eden bir gerekçe olmaksızın itirazın reddine karar verdiği anlaşılmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görülmüştür."

Mükyen Hukuk Bürosu uzman avukatlarından randevu almak için:

Randevu Al
0216 784 43 20

Diğer Makalelerimiz: